13 Ağustos 2006 Pazar

Hoşça kal demek istiyorum giderken.Hoşça kal da kocaman bir umut vardır çünkü.“Sen Hoş kal, ben geleceğim” dir aslında ardına gizlenen.“Şöyle bir tur atıp geleceğim” dir.Bir kayboluş değildir Hoşça kal, aksine beş dakika sonra geleceğimdir ya da beş saat sonra.Gelirken de tüm umutları çuvalla getirmektir.Hayatın gülücüklerine ufak bir hüzün eklemektir, dudağın yarısına tebessümü saklayarak.Nefes almanın biraz güçleştiğini hissetmek ama hiç durmayacağını bilmektir.Hoşça kal ağlamaktır koparcasına, sarılmaktır karşındakine.Çünkü bilinir ki geriye kesin dönüş vardır bir gün.Aşk bitmemiştir yüreklerde, daha sıcacıktır.O sıcaklık köz olsa da hiç bitmeyecektir.Zira Hoşça kal denmiştir giderken.Gözler birbirinden hiç ayrılmayacaktır, kalple işbirliği yaparcasına.Başkalarına bakmayacaktır.Ten kokusu hiç terk etmeyecektir bedenini.Kalp, adını her duyuşta fırlayacaktır yerinden.Çünkü Hoşça kal denmiştir giderken.Dünyanın bir ucunda bile olunsa o hep seninledir, nefesi hep boynunda, umudu hep seninledir.Bazen bir köşebaşında beklemektir, onun oradan sana koşacağını bilmektir.Hoşça kal Nihavent makamıdır. Bahar kokar, umut kokar, aşk kokar.Ağlarken güldürür.Severken daha da sevdirir.Yenilen yemeğin tadına varmaktır, tuz eklemektir bazen.Tatlının şerbetini bol tutmaktır.Limonataya fazladan iki limon daha sıkmaktır. Hoşça kal kısa bir mola, küçük bir nazdır.Ancak ne olursa olsun, sonu hep mutluluktur....Elveda demek istemiyorum giderken.Hüzün dolu ayrılıkları kemikleştiren bir kelimedir çünkü.Sevdaları yürekten kopartıp atan ve yerinde yaralar bırakandır.Çiçekleri soldurup, güneşi bile karartandır.Tüm yaşanmışlıkları ortadan kaldırıp, hatıraların koynunda yıllandıran bir kelimedir, elveda.Bakışların bakışlara kenetlendiği günlerin, saatlerin hatta saniyelerin bittiğidir.Sevgi sözcüklerinin tükendiğidir, konuşamamaktır.Özlemlerin himayesine girmek ve hiç çıkamamaktır elveda.Kalbin yerinden çıkacakmış gibi atmasının sonudur.Ömrünü adadığın her kimse ömrünle kaybolup gitmesidir, seni yalnızlığınla baş başa bırakıp.Dokunuşların hissini kaybetmesidir, uyuşmaktır elveda.Dünyanın sonudur, yaşarken ölmektir, anlamsızlıktır.Tatlının acı, tuzlunun tuzsuz, suyun ise zehir olmasıdır.Fotoğraflara son kez bakıp hepsini göz kırpmadan yakabilmektir.Bazen kalbin izin vermese de “ah” etmektir elveda.Bazense verdiğin ömre bir yenisini eklemek için Tanrıya dua etmektir.Bir babanın biricik kızını gelin olarak görmesidir.Bir çocuğun annesini veya babasını son yolculuğa uğurlamasıdır.Başını geriye çevirmek ve beyaz mendil sallamaktır, gözlerde iki damla yaş ile birlikte.Ya da ardına bakamamak ve gözlerinden damlaması gereken yaşları içine akıtıp hızla uzaklaşmaktır.Bir an kendinle olan mücadeleni kaybedip yine ona koşmaktır, ancak uzakta kalmak ve sadece seyretmektir, görebilmektir onu.Bahçende, saksında, fesleğen yetiştirmektir veya ıhlamur ağacı aramaktır çevrende.Zira ikisinin de kokusu içlidir, arsızdır. Bir nefesin rüzgarı bile kokularını salmaları için bahanedir onlara.Fesleğenin, ıhlamurun kokusunu içine çekerken alkolle kısa bir arkadaşlık yapmaktır. Sarhoşlukla tanışmaktır.Beraber yaşadığın günleri büyük bir iştahla saymak yerine artık tarihleri unutmaktır.Hiç neşe barındırmaz içinde elveda. Sıcaklıktan uzaktır, sevgi katilidir, sinsidir.Bir onur mücadelesidir, kıyasıya.Kısacası, umudun bitmesi ve ömrün kalan kısmını uzatma olarak görmektir elveda....Bu yüzden, sırf bu yüzden Elveda demek istemiyorum sana.Sadece Hoşça kal diyorum.Hoşça kal...Umudu yakalamak için...
HAYAT NEDIR Hayat üç boyutlu bir yanılgıdır kimi, Kimi de kağıttan gemilerin denizidir. Gönlümüzün uçsuz bucaksız enginlerinde, İlk öpüşün sıcaklığıdır aslında unuttuğumuz… Sözcük dalgalarına tutkuludur yakamozlar. Işıltıların sessizlikle seviştiği anlarda bir yarasa kanadı değer geceye. Fısıltılar tedirgin saatlerin dişlilerine tutunarak sarılırlar yıldız yansımalarına. Gece, utangaç giysilerini atar omzundan aşağı ve titrek mum alevleri yenik düşerler ihtiras rüzgarlarına. Hayatın ürpertili kuytularında, yaşam sınırsız aldanışların toplamı değil midir? . Her ilişkide gönlümüzün uçsuz bucaksız toprağında yetişir nice çiçekler. Unuttuğumuz ilk öpüşün coşkusu, unuttuğumuz tozlu ve çamurlu sokaklarda oynadığımız oyunlardır. Sevgiliye ve unutulma(yan)lara, en çok da unutmayanlara yazarız ruhumuzun eşsiz sözcüklerini. Biraz heyecan, biraz telaş oynarız sevgi oyununu bir muhteşem sahnede. Kimi dağılırız paramparça, bir trampet sesi yankılanır çocuk gönlümüzde. Adımlarımız ritmik, gözlerimiz korkak ve yüreğimiz telaşlıdır tozlu topraklı hayatın arşivlerinde. Kimi var olursun, kimi yok olmayı dilersin tanrıdan. Yüksek sesli bir müziğin kollarında aşk’ı yaşamak ister, hüzünlü bir senfonide de unutmak istersin yaşadıklarını. Yumup gözlerimi sımsıkı, bir özleyişi yudumlamak istiyorum kendimi sana bıraktığımda. En çok ellerin, onlardan daha çok istediğim gözlerinin harmanında güneş dönüyor başımın üzerinde. Yüzümün terleri, yüreğimin ferleri ile sana yürüyorum. En çok arzuladığım sesi(ni) duymayı, sevmelere doyamayacağım bedenini ve çözmeye çalıştığımız kimli(ği) mizin gravürlerinde, direniyoruz birbi(ri)mize. İçimin yıpranmaları ve o yıpranmaların gel(git) lerinde bu birikmiş yıpranmalardan arınarak, gözlerimdeki buğuyla senin ülkende, senin denizlerinde ve el değmemiş karalarında olmak istiyorum. Henüz hak edilmemiş bir sevdanın hüzün sarmalı belki de içimdeki. Yüreğimin dişlileri gıcırtılı, ellerim nasırlı ve sözcüklerim de gizemli. İnandığım, uğruna yaşadığım tek şey, ‘her aşkın bir hikayesi vardır’. Bir öykünün ayak seslerini takip etmek, o öykünün sayfalarında yer almak, sınırsız binlerce sözcüğün kanatlarına tutunmak, sana sunduğum aşk’ın coğrafyası değil midir? . Kağıttan gemiler gibi yapıp yapıp sulara saldığım şiirlerim, hiçbir zaman özlediğim yere varmayan gemilerim, fırtınalara, dalgalara yenik düşen umutlarımın öyküsüdür anlayacağın. Sevmenin her devirde farklı oynandığı bir yaşam sahnesinde bütün ayrılıklar da birbirinin benzeri değil midir? . Coşkularımız anlık, sevinçlerimiz sahte, sevdalarımız mağrurdur biraz. Yüreğimizin kırlarında büyüyen kelebekler var oldukça ve bizler o kelebekleri özgürlüğe ulaştırdıkça, aşk üç boyutlu bir film gibi asla sonlanmayacaktır. Bu yanılgılar deryasında, heyecan ve telaşların oynandığı sahnede, anılar, anılardaki çocukluğumuz, kollarına tutunup hayata yürüdüğümüz değerler bırakınca ellerimizi üzülürüz. Ağlayışlarımızı, yüreğimizdeki volkanları kimselere gösteremeyiz. Açtıkları kapının dışında kalır, unutmayı hiç istemediğimiz yüzlerinin gülüşleriyle avunuruz. Hayatın parçalarını hiçbir zaman birleştiremeyiz oysa. Kırıp kırıp onarmaya çalıştıklarımız, onardıkça kırdıklarımızla aklımız karışır. Yasak bahçelere girer, yasaklı elmaları yemek isteriz. Mazinin koordinatlarında salkım saçak bir gülüş olur, düşlerimizi tırmalayan rüyalarda benliğimizi ararız. Daldığımız koridorlar uzundur, yürüdüğümüz yollar çıkmaza uzanır ve biz yaşadıklarımızı gülüşlerimizle bütünleştirmek isteriz. Anlayacağın,’Hüzündür koluna girdiğimiz’ Kimi zoraki bir gülüş, kimi ağlayarak bir ömür sürüştür künyemize kazınan. Yüreğimizdeki sevgi, bedenimizdeki ateş ve ruhumuzdaki kaçışla aşk’ı kovalarız. Sıcacık bir merhaba umarız hayattan. Günaydınlardan gülüş umar, gecenin siyah kelepçeleriyle korkulara dolanırız. Aydınlıklardan kaçar, karanlıklarda ömür tüketiriz. Sevdalar unutulan bir efsaneye döner bir zaman sonra. Geçmişin raflarında tozlanan med- cezir’lerden bir öpüş dileriz. Tel tel olan yüreğimiz, bahçelerimizde çürüyen güllerimiz, yüzümüzdeki kırışıklıklarımız, aynalara dargınlığımız, gidince geriye dönmeyen günlerimiz akıtır göz yaşlarımızı. Her geçen gün içimizden kayıp giden sevda yıldızını tutarız sımsıkı nasırlı ellerimizle ve artık ağlamamayı da öğreniriz.
bugun guzel bir gundu ve geride kaldi . guzel ve bir o kadar da yorucuydu, bol bol alisveris yaptik targette, aksam da cin restaurantinda bir guzel karnimizi doyurduk. Really funny